SEVDİĞİM
ŞİİRLER
ana
sayfa...
Her
Şey Sende Gizli - CAN YÜCEL
Özledim
Seni - CAN YÜCEL
Gecikme
- AZİZ NESİN
Yaşayabilme
İhtimali - YILMAZ ERDOĞAN
Aşk
Hayatı - YILMAZ ERDOĞAN
Pastırma
Yazı - YILMAZ ERDOĞAN
Ben
Kalmadı - YILMAZ ERDOĞAN
Tersine
Hayat - NORMAN GLASS
Kapılar - ÜMİT ÖZGER
Çok
- YILMAZ ODABAŞI
Acılar
Denizi - ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Kız
Kulesi - SUNAY AKIN
Hücum
Emri - SUNAY AKIN
Kuş
Tüyü - SUNAY AKIN
Kırmızı
- SUNAY AKIN
Kömür
- SUNAY AKIN
Sevmek
- SUNAY AKIN
Beyaz
- SUNAY AKIN
Yüreğim
- SUNAY AKIN
Her şey sende
gizli:
yerin seni çektiği kadar ağırsın,
kanatların çırpındığın kadar hafif ..
kalbinin attığı kadar canlısın,
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar
iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü,
ne renk olursa olsun
kaşın, gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin ..
yasadıklarını kar sayma:
yasadığın kadar yakınsın sonuna;
ne kadar yasarsan yaşa,
sevdiğin kadardır ömrün ..
gülebildiğin kadar mutlusun,
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi,sevdiğin kadar sevileceksin.
güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karsindakine değer verdiğin kadar insansın
bir gün yalan söyleyeceksen eğer
bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin ..
işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir.
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...
CAN
YÜCEL
Özledim seni ..
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir ...
Beynimi uyuşturuyor özlemin ..
Çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zaman içimi nasıl ısıttığını
yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp,
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
akşamları her işi bir kenara bırakıp
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını
çocuksu küskünlüğünü ...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak,
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken.
Gitmeni asla istemediğim halde,
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana buları söylemeden
"git artık" demek
"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa"
demek sana ne de zor ...
Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden ...
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek ...
CAN
YÜCEL
Gecikme
Ya zamanından çok erken gelirim,
Dünyaya geldiğim gibi,
Ya zamanından çok geç,
Seni sevdiğim gibi,
Mutlulukta hep geç kalırım,
Hep erken giderim mutsuzluğa,
Ya her şey bitmiştir çoktan,
Ya hiçbir şey başlamamış,
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın,
Ölüme erken sevgiye geç,
Yine gecikmişim bağışla sevgilim,
Sevgiye on kala, ölüme beş.....
AZİZ
NESİN
Yaşayabilme İhtimali
soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(Ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)
özlemeye başladım herkesi ..
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra ..
Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık ..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla ...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara
ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçe’yle ...
Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi ..
Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri
Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim ..
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak
..)
Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu ..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri ..
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim ..
Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım ..
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece ..
sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
ama sen yoktun ..
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde ..
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
..
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum ..
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini ..
Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü ..
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliği ...
Otobüs oluyordum bir süre ..
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde ..
Otobüs oluyordum ..
Bir ülkeden bir iç ülkeye ..
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum ...
Zap suyunun başına koyuyordum şarkılarımın lis- tesinin ..
Korkuyordum ..
Sonra iniyordum otobüsten ..
Çarşıdan bizim eve giden,
ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum ..
Çünkü sonunda annem oluyordum
babam kokuyordum sonunda ...
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan ..
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam ...
Ben seninle bir gün Van`da ki bir kahvaltı salonunda ..
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın
herhangi
bir toprak damında ...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini
sevdim ...
Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim!
YILMAZ
ERDOĞAN
Aşk Hayatı
sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı,
bir bulut eve ama asıl olan
bulutun suyu yağmasıydı ...
"bir insanı sevmekle başlıyordu her şey"
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu!
YILMAZ ERDOĞAN
Pastırma
Yazı
böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına
bürünüyorum ..
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum ...
sanki şiirini bilmediğim
bir Fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin ..
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan ...
ve ben ne zaman,
kiminle sevişsem,
hala seni aldatıyorum!
YILMAZ
ERDOĞAN
Ben
Kalmadı
Beyoğlu'ndan Dolmabahçe'ye Taşınan Bir Aralık Akşamı
Sus pus olmuş, puslu bir İstanbul muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
Dolmabahçe de çay tadında ....
Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehin edilmiş yelkovan gibi ... hani akreb’i seven ama
Yüreği takvim yokuşlarında ...
Sinemada elinin elimle terleyişinin bir anlamı olmalı,
Sesinin sesimde yankılanmasının ... sanki perdedekinde
Üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün
İçime ... Yalan! sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim
Seyir defterim de .. ve ben amerikanca bir filmi Kürtçe
Seyrediyorum ...
Kadın Beyoğlu'nun bir kış akşamında,
Üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
Muzdarip yürüyordu ... Adam da ... Yürümek hiçbir şeyi
Çözmüyordu, bazı Aralık akşamlarında ... Kadının yüzünde
Bir hüzün ... Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük ...
Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti ...
Soğuğun ve karanlığın mehameti!
Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş,
Daraltılmış ... İlk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler,
Yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar
Bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen
Yazlar ... Hepsi daraltılmış ..Yaşananlara bir beden
Büyük geliyor artık hayat!
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
Olmak içinse erken ... Beni sevda yerimden vurdu yine
Zaman ... Şimdi sana söyleyecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı ..
YILMAZ
ERDOĞAN
Tersine
Hayat
Hayat
tersine
yaşanmalıydı bence
Önce
olumu savuşturmalıydık başımızdan.
Yirmi
yılımızı huzurevinde geçirip,
Çok
gençleştiğimiz için atılmalıydık.
Altın
bir saatimiz olduktan sonra ise başlamalıydık.
Kırk
yıl çalışmalıydık, ta ki
Emekliliğin
tadını çıkarabilecek denli gençleştiğimiz güne kadar.
Üniversiteye
gitmeliydik sonra,
liseye
hazır hale gelene dek Parti yapmalıydık
İyice
ufalmalıydık,oyun oynayıp
Sorumlulukları
unutmalıydık.
Küçük
bir kız ya da bir erkek bebek olunca annemize dönmeli,
Son
dokuz ayımızı yüzerek geçirmeli
Ve
sevgi dolu bir bakışta son bulmalıydık.
NORMAN
GLASS
KAPILAR
Kapattık
kapılarımızı dostlarımıza
Mesafeler
koyduk araya
Bir
merhaba demek için, girmeleri gerekti sıraya...
Bize
çok ihtiyaçları olduğu an meşguldük,
Not
bıraksınlardı, sonra arardık, başka zaman...
Sınavdan
en iyi notu aldıklarında, gözlerindeki
pırıltıyı
göremedik,
Bir
küçücük armağan veremedik.
Canları
yandığında, bize koşamadılar nefes nefese,
Ne
kadar hasrettiler bir dost sese!
Görüşürüz;
ya salı, ya çarşamba günü,
diye
diye kaçırdık nişanı, düğünü,
Paylaşamadık
o en coşkulu anlarını, seveceğimiz yanlarını.
Hayat
denen suyun akışında, birlikte çağlayamadık,
Ölümlerini
bile geç duyduk da vaktinde ağlayamadık...
Bu
hikaye hem acı hem uzun,
Selam
vermeden geçiyoruz artık yanından komşumuzun.
Bahanelerle
etrafımızı sardık
Oysa
biz, birbirimiz için vardık.
Adına
huzur dedik, iş dedik,
Yalnızlığı
seçtik.
Herkes
Can cana olmaktan vazgeçtik,... bir yalana kandı.
Ne
olursa olsun sebep, aslında KAPILAR hep,
Kendi
üstümüze kapandı !
ÜMİT ÖZGER
Çok
Heyhat
yeniden ıskaladın vuslatı!
şimdi
eyersiz atlar gibi özgür
ve
lanetli bir kader gibi
uzak
yağmurda...
çok
dost olmasan
çok
olmazdı düşmanların da
çok
galip gelmek istemesen
kim
bilir, böyle çok yenilmeyecektin
çok
gülmesen belki bir zaman
böyle
öç almazdı hayat
ağlamazdın
çok...
çok
sevmesen
çok
özlemezdin
çok
görmesen, bilmezdin
çok
bilmesen
çok
acıtmazdı hayat...
çok
gitmesen yollara
upuzun
yollara
böyle
çok olmazdı dönüşün
bana
öyle uzak durmasan
sana
böyle yakın olmazdım
yanmasam
kül kalmazdım...
şehvetin
türküsü vuslata kalsın!
YILMAZ
ODABAŞI
Acılar
Denizi
Ben acılar denizinde boğulmuşum
işitmem vapur düdüklerini , martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık , bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...
Ü.Y.
Oğuzcan
Kız
Kulesi
Karanlıktan korkan çocukların
müzik kutusudur Kız Kulesi
kapağı açıldığında
dansa başlayan balerin
hınzır martıların şakalarıyla
ıslanır elbisesi
Vapur dumanından
bir bulutun içinde
kanlı dağlara
yakamoz gönderir Kız Kulesi
üzülmelerini istemez
Kürt çocuklarının
yıldızsız gecelerde
Köşesindeki mavi bir iskemlede
duvarına yasladığı bisikletlerin
kiralanmasını bekler
şaşkın bir ihtiyar
ve çoraplarına gizlediği
yasak şiirleri
ele vermemek için
Kız Kulesi'nin eteklerini uçuşturmaz rüzgar
Boğaz'dan geçen gemilere
engel olmasın diye
İstanbul'un saçlarını toplayan
beyaz bir tokadır Kız Kulesi
açamk isteyen şarapçılar
Salacak'tan uzanayım derken
düşerler denize
Başında Beyoğlu sarhoşluğuyla
izin dönüşü
ocağa gider bir maden işçisi
ki fener yerine
aydınlatır yolunu
elinde tuttuğu Kız Kulesi
SUNAY
AKIN
HÜCUM
EMRİ
Kum taneciği
kaçtı diye gözüne
emir veren generalin
iki dakika daha
çok yaşadı insanları
o şanslı kentin
KUŞ TÜYÜ
Antene konan kuşun
şiirler yazılı
beyaz tüylerinde
belli ki konaklamış
demir parmaklıklı
bir pencere önün de
KIRMIZI
Sevgilim kızma sakın
ve lütfen yanlış anlama
kırmızı rujunu sürünce
paramın yetmediği
elma sekerleri
geliyor aklıma
KÖMÜR
Yine bir kömür
kütürdedi sobada
kayıp bir madencinin
kalbi rast geldi
atıverdi sıcak odada
SEVMEK
Saçak altına sığınmış
göçmen kusun
kar tanecikleri arasında
düsen beyaz tüyünü de
görebilmek
İşte
sevmek
BEYAZ
O siyahtı
kursuna dizenler beyaz
silah sesinden
ürkerek gökyüzüne
uçuşan kuşlar
bembeyaz
YÜREĞİM
I
Yüreğim ıslaktır benim
kuytularda ağlamaktan
ve hafif uçuktur rengi
kurusun diye kaç kez
güneşe asılmaktan
II
Barış yüreğimde
çam kokulu bir orman
varsın konsun dallarına
savaş denilen
yaşlı ağaçkakan
III
Yüreğim
ilk şiirim